30 Nisan 2012

2012 Tour of Turkey Genel Değerlendirme ve Alanya-Antalya Etabı İzlenimleri

Bu girişi herşeyden önce harika bir etaptı diyerek yapmam gerekiyordu ancak yazının yaklaşık bir hafta kadar gecikmesi hem girişi hem de içeriği oldukça değiştirdi.Dün itibariyle turun son etabını da geride bıraktığımız için yazıya genel bir tur değerlendirmesi de eklemeyi uygun gördüm.

2012 Tour of Turkey Açılış ve II. Etaptan İzlenimler
Bu yıl Türkiye Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu için kuruluşunun ardından ikinci bir dönüm noktasıydı.Parkurun ters katedilmesi bir çok bisiklet otoritesi ve izleyici tarafından zaten son yıllarda dile getirilen bir opsiyondu.Üstüne bir de tırmanış etabı eklenmesi turun son yıllarda zaten artmakta olan prestijini daha da yukarıya taşıdı.Geçtiğimiz 3 sezonda Giro hazırlıkları kapsamında Pro Tour takımlarının domestiklerini ve bazı iyi sprinterleri Tour of Turkey'de izleme şansı yakalamıştık.Bu sezon bunlara Matthew Gos, Robie McEwen, Alexandre Vinokourov gibi isimlerin de katılmasıyla tur UCI takviminde World Tour düzeyinde olmayan en prestiji bir haftalık turlar arasına adını yazdırdı.
Tüm bu gelişmeler biz bisiklet tutkunlarını heyecanlandırmaya yetip de artan faktörlerdi.Aynı heyacanla ben de bir kaç ay öncesinden turu yerinde takip etmek adına bazı planlar yapmaya başladım.İlk planlar tüm turu takip üzerine olsa da sadece Alanya - Antalya arası koşulan 2.Etap'ın finihsinde yer alabildim.23 Nisan sabahı Alanya'dan etabın startıyla birlikte internet ortamından takip etmeye başladım.Eurosport'un canlı yayına girmesiyle beraber pelotonun Antalya'ya yaklaşmasını izlemek heyecan katsayımı oldukça arttırdı.Bir gün önce Maxim Iglinskiy'nin Liege-Bastogne-Liege zaferini onurlandırmak adına takım arkadaşı Alexandre Vinokourov'un yaptığı kaçış oldukça anlamlı ve keyif vericiydi.Peloton'un Aspendos yakınlarına gelmesi, benim için bir başka challange'ın başlaması anlamına gelmişti.Finishe yetişmek için Lara'dan Konyaltı Caddesine gitmek için yola çıktım ancak kentin ana arterlerinin 23 Nisan kutlamaları ve Tour of Turkey için trafiğe kapalı olduğunu hesap etmemem az kalsın sprint finishini kaçırmama mal olacaktı.Konyaaltı Caddesine vardığımda Andre Greipel, Matt Goss ve Matheo Pellucci'nin olduğu grup görüş mesafeme girmişlerdi. 
Bisiklet benim için herhangi bir sporcu veya takımla aramda taraftarlık bağının bulunmadığı bir spordur.Zaten taraftarlık kavramının bisikletin doğasına uygun olmadığını düşünenlerdenim buna rağmen Andre Greipel'in benim üzerimde nedensiz bir şekilde kötü bir algısı var.Ancak Greipel niçin Yamyam ve Alman Panzeri yakıştırılması yapıldığını sprinti canlı gözle izleyince anladım.Mark Cavendish'in aktif pelon içerinde ki en iyi sprinter olduğu açık ancak Andre Greipel kesinlikle izleyicilere daha fazla güç gösterisi sunuyor diyebilirim.Yıllardır Cavendish'in domestikliğini yapan ve bu sezon kendi yolunu seçerek GreenEDGE'e katılan Matt Goss'da ikinciliğine rağmen genel klasman mayosunu sırtına geçirerek her koşulda mücadelenin içerisinde olmak isteyen rekabetçiliğini gösterdi bizlere.
Bunlar etaptan notlardı, organizasyon ve atmosfere gelecek olursak bu nokta hala neden World Tour takviminde olmadığımızı gösteren noksanlıkların olduğu alan.Gerek podyum seramonisinde gerekse finishte kurulan padok alanında gözden kaçmayan düzensizliğin ve amatörlüğün açıklaması yok.Bir kaç medya kuruluşundan neredeyse zorla gönderilmiş diyebileceğim gazetecinin etabı kazanan Andre Greipel'in takımını ısrarla Omega-Pharma Lotto olarak deklare etmeleri ayrı bir komediydi.Bir başka ilginçlikse podyum alanındaki platformdan tutun da forma satış treylerine kadar tüm araçların Hollanda plakalı olması ve bu alanların direktörlüğü yapan kişilerin Flemenk olmasıydı ancak öyle bir düzen kurulmuş ki seramoniler bitip herkes dağıldığında işçiler platformları sökmek için çalışırken direktörlerin verdiği Flemenkçe emirleri anlayıp üstüne cevap bile verebiliyorlardı.

Akılda kalan bahsedilmesini gerekli gördüğüm noktalar bunlardı.Bunlar haricinde bir de etap sona erip podyum seramonisi de geride kaldıktan yarım saat sonrasında yaşanan başrolünde olduğum iki trajikomik olaydan da bahsetmemek olmaz: İlkinde turun karavanından çıkan Farnese-Vini'li Davide Ricci Bitti takım aracına doğru ilerlerken birden karşımda belirdi.Bir anlık heyecanla duraklasamda ardından ''Tebrikler Davide, bir fotograf çekinebilir miyiz?'' dedim.Evet yanıtını aldığım anda Davide'in bisikletini taşımak için gelen Farnese-Vini mekanikerinin eline makinamı tutuşturdum fakat o ana kadar çektiğim 50 civarıda fotografın etkisiyle şarjı tükenmiş makinam bana bu anı layık görmedi, geriye akılda kalan tek şey Ricci Bitti'nin ''Üzgünüm Dostum, çok yorgunum ve dinlenmem gerek.'' diyerek takım aracına gitmesi oldu.
İkinci olay ise bu olaydan yarım saat sonra gerçekleşti podyum platformu söküldü neredeyse tüm takımlar alandan ayrıldı ancak Matt Goss'un hala podyum seramonisinin ardından hala tur karavanında olduğunu biliyorduk.Ben finishin üzerinden bir saati geçik zaman geçti ancak Goss hala çıkmadı diye düşünürken, Goss'un çoktan alandan ayrıldığı haberini duymam Ricci-Bitti'nin üzerine cila etkisi yarattı.O kadar zaman Goss'un hala alanda olduğunu düşünmeme neden olan şey ise sağ üstteki fotografta gözüken GreenEGDE takım otomobiliydi ki 2 saat kadar oradan ayrılmadı.
Yazı yeterince uzun olduğu için turun genel değerlendirmesinin devamını ikinci bir yazıyla tamamlayacağım.Etap için bir kapanış yapmam gerekirse organizasyon ve atmosfer nasıl olursa olsun Greipel, Goss, McEwen, Renshaw, Petacchi gibi dünyanın en iyi sprinterlerini canlı gözle izlemenin ne kadar inanılmaz bir deneyim olduğudur.Umarız ki Tour of Turkey son yıllarda ki yükselen grafiğini sürdürür ve önümüzdeki yıllarda World Tour takviminde yer alır...


Murat Özkurt
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder